28 Aralık 2013 Cumartesi

The Netherland (17 sene sonra... )

Amsterdam'a daha gelmeden maceram başlamıştı zaten. Bir kere son 2 günümü 2 katlı kocaman evde yalnız geçirdim. O  2 günde sahneye çıktım, sınırsız yiyecek- içecek restoranına gittik, sokakta  dans ettik,evi temizledim, hazırlandım çıktım geldim Lizbon'a. Bütün gece nasıl geçecek diye dert ediyordum çünkü uçağım saat sabah 6'daydı.

 Gittim Lizbon'da her zaman beklediğim  koltuklarda oturdum. Bir  kadın vardı kızıl saçlı benim gibi sabah uçağını bekleyen.  Saçma sapan sorular soruyordu. Yiyecek mi var torbanda diyordu, doğum günümü soruyordu, bilekliğimin anlamını soruyordu.. Derken zaten muhabbeet aldı başını gitti. Bana moral verdi falcı gibi böyle olacak şöyle olacak böylesin şöylesin..

Sonra masaya geçtim bilgisayarda biraz takılırım diye. Sarışın bir çocuk vardı yanımda derken muhabbete girdim gene. İyi de oldu..  Dedi ki Amsterdam uçağını bekliyorum..

''Dur seninkini tahmin edeyim Easyjet mi?''
- Evet?
''6.25'de mi?''
-Evet..
''Beraberiz!''

Konu konuyu açarken dedi ki KLM havayolu şirketinin açılımını bilir misin?






Bütün gece- sabah birlikteydik. Yolcuuğumu çok kolaylaştırdı. Korktuğum hiç başıma gelmedi. Hızlıca geçti..

Beco Dayday'ı kaybettiğimizi duyduğumdan beri istemiyordum gelmek Hollanda'ya. Fakat Amersfoort'da Darço'yu gördüğüm an o kadar değişti ki duygularım. Muhabbeti, güler yüzü anlayışı.. 40 yaşında demeye bin şahit..

Evde Seta Tantik beni bekliyordu. O eve girdikten sonra 2 gün boyunca 2-3 saatte bir Beco dayday'ın adı geçip andık göz yaşı döktük. Normaldir.. çok taze ve O'nsuz ilk gağant..






2 gün sonra Harlem'e Oşin'in evine geldik. Hayatımda gördüğüm en güzel evlerden biri. Şehir de o kadar tatlı ki. Tamam dedim anasını satiyim bu benim mutlaka bir period yaşayacağım bir şehir. 



Darço ile Oşin'de..


Harlem şehrinde, Lilya,Oşin,bendeniz, Garen,Seta tantik ve Darço..Aldığım bilgilere göre bu fotoğraf facebook'ta en son 90 küsür kişi beğenmiş (!?)



İlk gece yemeği.. Duygusal bir geceydi doğal olarak..


Fazla fotoğraf çekemedim, sevgili fotoğraf makinem beni yarı yolda bıraktığı için. 2 gecedir Harlem'deyiz. Düğün elbisesi aldık, yemek yaptık- yedik, KG adlı bir coffee shop gördük, Cirque de Solei Alegria'yı izledik ki tavsiye ederim müthiş bir gösteriydi. En önemlisi kayıt aldık burda. Oşin ile Darço burda hatrı sayılır 2 DJ. E ben de meraklıyım söylemeye, kayıda, müziğe..  Hevesimi yerine getirdim.. Ha heves demişken, Garen bugün yarın Mini cooper'ımı getiriyor. Sağ çıkarsam paylaşırım deneyimlerimi..

Okay bye bye then..











25 Aralık 2013 Çarşamba

Yıllar Sonra..

Hollanda'da.. 5 yaşındaydım. Hatırladığım birkaç sahne var.. Bisikletler- balonlar - dizimdeki yaralar ve daha önce de söylediğim gibi Nilüfer - Mavilim.   Geçmişi tekrar kurgulamaya bayıldığımdan bu sene burda, bu şarkıyı Beco Dayday'la dinlemek için can atıyordum.

Olmadı.. Şimdi Youtube gelmiş ' Sizin için önerdiklerimiz' kısmında bana bu şarkıyı sunuyor. Salon'da oturmuş Beco Dayday'ın resmine bakarak bu şarkıyla anıyorum O'nu. Keşke yanımda olabilseydi diye..
Benimle birlikte Seta Tantik de söylüyor ;



'Hiç unutma, arada bir hatırla.. eski resimlerime bak sevgilim.. Beni sakın unutma..'

19 Aralık 2013 Perşembe

''Huyumdur''


''Huyumdur hep ölürüm,
Nice aşklara bölünürüm''


Ne güzel demiş.. Huyumdur hep aynı durumlar, aynı olaylar, aynı hikaye, aynı duygular.. Bu sefer her şeyi bile bile..
Huy edindim.. Değiştim sanıyorum, değişiyorum ama hikayem değişmiyor.. Neyse gece gece konuşmayayım sıkıcı durumlarımdan..

Kişer pari hepinize..


6 Aralık 2013 Cuma

Tous Les Memes

O mutsuzken mutlu edenlerden.. Odada yalnız elinizde bir şişe şarap kendi kendinize dans edilmesi tavsiye edilmiştir. Çok salacan ama.. böyle gözlerini kapatacan, odaya biri girecek mi tereddütü olmadan..






But, Armenian...

Dünyaya gene gelsem, gene Ermeni olmak isterdim.. Hani şöyle Anadolu'nun bağırından kopanlardan gene.. O yüzden kendi ülkemin insanını çok iyi anlayabiliyorum. O topraktan bize paylaşılan çok huy var. Ama en önemlisi muhteşem bir humor anlayışı var..

 Türkiye'deki espri anlayışının ne kadar hat safada olduğunu en fazla Gezi Parkı olaylarında duvar yazılarıyla anlamıştım. Hay*'larınkine o kadar uzak kalmışım ki ancak sanal alemlerden hatırlayabiliyorum. Onları anlayabiliyorum. Ulan ne komik milletiz diyebiliyorum..


Mesela bir hokis vardır ki çok paylaşmışımdır. Üstüne tanımam... Küçüklüğümden beri bilirim..

Yıllar sonra da bu çıkmıştı karşıma. O kadar çeşidi var hiçbirine bu kadar gülmemiştim.. Paylaşmıştım lakin bilmeyenlere gelsin.


Bunun ikincisi de izlenir derecede.. Kötü mü hayeren küfür öğreniriz biraz. Ne kadar yaratıcı küfürler var farkında mısınız? Karin Karakaşlı da demişti bu millet hayeren küfür etmiyor dilin yok olması doğaldır diye..

Pratik bir zekaları da var özellikle bu diaspora Hay'larının.. Mesela;
Levon's Portable Tavlou Strap

Mesela bir video daha var. Amerikalı bir Hay kadını.. MTV' kameralarına sözde evinin tanıtımını yapıyor. Hepsi doğru olmasa da %95 lik bölümü doğru.. Mesela her güzel şeyi Hay'ların yapmış olması, her şeyin ilkinin onlardan çıkması iddaları, alakasız bir ortamda geçmişten bahsetmek, dünyanın dürt bir tarafında akrabaya sahip olmak, evin her tarafının tıka basa dolu olması, aksan-makyaj- tip- tarz.. Hayların içinde büyümüş bir aile çocuğuysanız izlediğinizde hak vereceksiniz..





Elimde olsa her ülkeden bir hay tanımak isterdim. Hepsi birbirinden farklı, hepsi birbiriyle aynı.. Mutlu oluyorum onları dinledikçe.. Bu yüzden dünyaya bir daha gelsem gene Hay olmak isterdim diyorum. Bu yüzden yurtdışına çıktığımda I'm from Turkey but Armenian yani.. diye cevap veriyorum. Her zaman Türkiye'li olmaktan gurur duyucam ama Hay olmayı hep daha çok sevecem..Bu net.. Baksana tiplere... Net ya..



* Ermeni. (Ermeni diyemiyorum, Hay olmak daha güzel geliyor kulağıma..:))

5 Aralık 2013 Perşembe

Rapor

Hangisini anlatmaktan daha zevk alırım bilmiyorum. Tatlı gelişmeler oluyor evimde. Tabi arada. Sonra moralimi bozacak bir şey buluyorum ille. Valla dayanamayacam alacam ev arkadaşlarımdan 3'ünü getirecem İstanbul'a dicem burda yaşayın. Bak bakalım biri bozabiliyor mu moral hanımı.

Geçen günlerden bir gün kalkmışım şarjımı arıyorum. Taktığım yerde yok bastım Rafa'nın odasını dedim uyan abi şarjımı bulacaksın!  dedi ben nerden bilebilirim falan.  İki üç şakalaşma falan derken telefonumu aldı vermemezlik yapıyor dedim usta bak kaybolursa şarjı bitecek ulaşamam. Derken korktuğumuz başımıza geldi.  Yukardan aşağa arıyorum şarj var telefon yok ! Ulan çıldıracam, dans dersi var ödev var ulaşmam lazım telefondan insanlara. Bütün ev halkı affedersiniz mıçtığımın Tomar'ına gidecekti. Evde harbi harbi telefonumuz yok yani. Neyse ev halkı geldiğinde haberleri olsun diye salonun ortasına bir afiş astım. Dedim Talhas evi sakinleri, telefonum nokia 5800'ı kaybetmiş bulunmaktayım bulana benden bir 50 cent.

Mamam arıyor skype'tan neden günlerdir konuşmuyoruz diye trip atıyor. Telefonum nerde onu bile bilmiyorum iyice salaşlaştım be kadın!  Akşam oldu ev halkı geldi. Dedim Rafa'ya ulan telefonum nerde. Nerden bilebilirim falan derken bir baktım Alex ile bir konuşmalar falan. Anladım sakladıklarını. Meğersem olay şöyle gelişmiş;

Ben bir laf attı diye Alex'e fırlatmışım telefonunu karnına doğru. O da almış bulunduğu koltuğun altına sıkıştırmış. E bıraktığın yere gidip baksaydın bulurdun diyor. Adam haklı beyler..

1 gün sonra astığım afişin üzerinde bir yazı. 'biri telefonumu bulursa direk bana getirsin pazarlık yok!' Hah! meğersem benden sonraki gün de Rafa kaybetmiş telefonunu. Dedim ama ben senin espri anlayışını yiyim.

Bir atraksiyon bir dizi tadında hareketler falan. Kavgaları bile bir komik. Bir de ben anliyim diye ingilizce konuşuyorlar ya... Geçen bağırıyor Rita gene Alex'e, 'Eğer dediğimi yapmazsan bu gece sevişmek yok! Umrumda değil 2 gün sonra adetim geliyor gerisini sen düşün '' Bu ne lan? :D

Bu dünyada tehditlerin bile boyutu değişmiş.

Bu dünyada hiçbir şey eskisi gibi değil zaten. Bir kere uyku düzeni diye bir şey kalmadı anasını satayım. Bazen 2 de yatıyorum 2 de kalkıyorum bazen 6 'da yatıp 11 de kalkıyorum. Bu nasıl bir sonuç? Geçen tam yatacam bir baktım babam online oldu. Dedim baba hayırdır onlıne'sın ? - işe gidiyorum yavrum ne hayrı diyor bana..
E adam haklı, benim anormal olan.. Ha ben de kahvaltıya kalktım babacııımm..




Çok da tatlıyız. En sevdiğim grup bu..
Yazacam bekle..



28 Kasım 2013 Perşembe

Teoman

Başım çatlıyor.
Abrantes'te de yaptım yapacağımı.. Dün biraz fazla kaçırdım içkiyi. Kaçırdığımı da bile bile içiyordum. Çünkü uzuuuun süre olmuştu içimi boşaltmadığım.

İyi mi oldu kötü mü.. Hiçbir fikrim yok. Gene bir dert var çözmeye çalıştığım ama eskiler gibi yormuyor beni. Eskiyi fazla düşünmediğim için belki de..

Burdaki dert bile bir nebze yüzümde tebessüm yaratabiliyor bende. Hayatın tatlı bir cilvesi gibi geliyor bana dertler.. Öyle gelmeli.. Aksi halde birinin benle çok ağır dalga geçtiğini düşünücem. ''Yok artık bu kadar da 'şanssız' olamaz insan şu konuda'' der insan kendine.. Demez mi.. der..

Herkes soruyor bu sabah 'Kayane iyi misin?'.. İyiyim.. başım ağrıyor biraz.. Şanssızlığıma gülüyorum.

Şanssızlıktan sarhoşum bu sabah..
Bu sefer gerçekten oyundan kalkmak istedim. Gene kartları dağıttılar. Tek fark, bu sefer hiç zararlı çıkmamamdı.

Kaldığım yeri 'renkli rüyalar oteli' olarak tanımlasam bu şarkı kadar manidar bir şarkı daha yok dünyada..Kelimesi kelimesine..


21 Kasım 2013 Perşembe

Elinde gitar sevgilim bunu çal.. Dönmüyorum!

Günlerdir evden çıkmıyorum.. Güneşi yaklaşık 4 ya da 5 dakika görüyorum.  Onlarca film izliyorum ve sanırım sadece tek öğün yiyoruz.  Bugün büyük alışverişe çıkacaktık hazırlandık ettik. Kimsede para yokmuş oturduk.  Ellerim en son ne zaman sıcaktı hatırlamıyorum. Evde ısıtıcı ile yaşamaya çalışıyoruz. Kediler yataktan yatağa atlıyor ısınmak için.

Bir gıdım şikayet etmiyorum. Bir şeyler var beni burda tutan, kesinlikle Türkiye'de olmayan..Nelerimi verirdim birkaç ay daha fazla kalmak için burda..

Bu şarkıyı burda dinlemek için..
Ne dediğine dair ufak bir bilgim yok..  Merak da etmiyorum.. Bildiğim tek şey 'Dönmüyorum!'


20 Kasım 2013 Çarşamba

Serenade

Harika bir özelliğimi daha keşfettim. ( Bu kadar da narsist.. ) Bir insan ne kadar beni üzmüş olsa da ya da ne bileyim, artık yollarımız ayrılmış pek konuşmasak da eskisi gibi onu hatırlatan herhangi bir şarkı, bir hatıra ya da bir hediye gördüğümde, direk o dönemde ne kadar mutlu olduğumu hatırlıyorum. ' He ya güzeldi'' diyorum ama geri dönmeye de bir adım atmıyorum. Güzel kalsın istiyorum. Kafamdaki gibi kalsın. Daha deşmeye bozmaya gerek yok. Bu böyle iyi..





Bana bugün bu şarkı bunu yaşattı. Direk o dönemi hatırladım. 2011'in sonuydu. Hatta Caritas ile Fransa'ya gitmiştim.. Yollarda çok dinlemiştim.. Siz de dinleyin..

14 Kasım 2013 Perşembe

Chat again?

 Geçen Rita hanımlarla salonda oturmuşuz. Put some chatrulette.com dedik. Gecesine göre, kafasına göre o kadar çok eğleniyoruz ki. Özellikle Türk'leri yakalayıp dalga geçmek. Başta yabancı ayağına yatım sonra affedersiniz göt etmek yaptığımız aktivitelerde favorim.
Dün bir adamı kel arkadaşının kafasından öptürdük. Bunu yaptırırken de arkadan 'Shine Bright like a diamond' şarkısını açtık. Anlayana..



Bir çocuk vardı İngiltere'den. Muhteşem bir ses tonu vardı. Dedim ''keep talking ohh keep talking''.. Bir ara dilimi çıkardım ''oha ne kadar uzun'' dedi. Rita'da fark etti. Dedim ha sıçtık Portekiz'de de rezil olacaz desene.. Kimse bilmiyordu bunu..  Neyse muhabbet ederken Rita sigara yaktı bir tane, çocuk çok zararlı falan diye girince konuya dedim bak ben içmiyorum.  Ha dedi belli zaten dilinden bak ondan sağlıklı ve uzun. PİÇ!

Bir  numaralarımızdan biri de  masaya un koyup kredi kartla ikiye bolup burnumuza çekiyormuş gibi yapmak. Mal mal bakıyorlar ne yapıyor bu salaklar diye. Hayır, geçtim tiyatroyu  harbi harbi burnuma un girdi. Her yer hamur kokmaya başladı dünyamda.

Tam çok da sağlıklıyken yapmadık bu saçmalıkları. En favorim dün gece Rafa'nın yanımıza gelip o kafayla söylediği o saçma cümle oldu.
- Adam habire dil çıkartıp duruyordu. Rafa'nın elinde de bir kablo vardı ucu biraz şeye benziyordu. şey.. Neyse adamın ağız hizasına götürdü ekranda bize de adama dil çıkarttırın dedi. Biz de başladık dil çıkarmaya ki o da yapsın. E tamam adam da karşılık vardı ee dedik Rafa sonra? - Print screen shot!!!! Dedi..

 Bak şimdi.. :D Şaka yapmamıştı gerçekten o kafayla print screen yaparsak kablonun ucunu yalarmış gibi çıkacağını düşünüyordu. Kaç saniye güldük bilmiyorum ama fazlasıyla komikti. Şimdi burdan anlatınca olmuyor ama yemin ederim komikti..Valla..


Çok güldürüyorlar bunlar beni.. Normal değiller çünkü. Masanın bir ucunda oturan Rita, diğer uçtaki Rafa'dan çakmak istedi. Adam aldı çakmağı duvara fırlattı 45 derecelik açıyla çakmağı Rita'nın kucağına düşürdü. Ne bu bir tür şaka mı?  Bu nasıl bir yaşam tarzı? Bu ne dingil hayat ya? ne kolpa ne manyak bir yaşam tarzı? Bu ne bohem ya?




Bir de bizim dalga geçtiğimiz o hani yurtdışına çıktığında döndüğünde ingilizce konuşan tipler vardır ya. Hani kasıcam ya öyle bir şey yapmamak için. Şahsen benim evimdekiler biraz öyle oldu. Bakıyorum ben ortada yokken bile kızdıklarında Fuck! diye bağırıyorlar. Hay dedim iyi ki bir ingilizce konuşuyoruz hemen kimliği benimseyin. Kendiniz olun arkadaşlar Portekizce küfür edin nasıl olsa anlıyorum.

Dur daha yazacam..


12 Kasım 2013 Salı

Çata küte bir yazı - En öz yazım -

İnsanlar güler surat karşıma çıkıyorlar, tanıyor muyum tanımıyor muyum herkes ona buna günaydın. Bir de cümle kurmaya kalktı mı Portekizce, benden bir 'hıııııaah' sesi çıkıyor. Cem yılmaz'ın dediği gibi bilmediğin dili oksitleme - oksijen ile bir yakma çabalarına giriyorum. 'Öyle bir şey yok ki'.. Ama allahtan bir Fransız insanı gibi dili bilmediğini söylediğinde dili konuşmaya devam etmiyorlar. Anlamıyorum ki, sanki konuşmaya devam etse, bana bir vahi inecek ben konuşmaya başlicam?!
Bunlar ' he enggliişş? hahahaha' diyip bir gülümseme ile sahneden çıkıyorlar.


Arada foto koyayım da sırf yazı olunca okunmaz falan..


Portekiz insanını açıklamak için çok yönden girmek gerekir. Çok özelliği var da bu aralar en taktığım şey geğirmeleri - geğirdikten sonra bir pardon dememeleri. Nasıl lan? Bak o kadar güzel kızsın, sarı sarı uzun parlak saçların, hatta renkli gözlerin. O 19 saniyelik geğiriş nedir? Hadi geğirdin.  Bir de kimse şaşırmıyor vauv falan da yok. Kız 20 yıllık gazını çıkartıyor bir tebrik edelim?
Ya yapsınlar bana ne rahat insanımdır bilen bilir de o yemekte ağzına aldığın anda lokmayı geğirme be kardeşim. Bırak biz gazsız yiyelim bir mideye ulaşsın sonra bulansın ya.

Yemek konusuna gelince. En alakasız şeyleri bir araya getirip harika yemek yapmayı nerden öğrendiler bilmiyorum ama bu duruma çok alıştım. Mesela basit ama hiç yemediğimiz 2 tost ekmeği arasına pirzola sosis ketçap ustune kaşar erit ye bakiyim ne oluyor. Cevap veriyorum dehşet! Yanına da kıtır patetes yapmış yavrum. Adam yerken orgazm oluyorum dedi. Dedim o kadar değil ama dehşet evet kelimenin tam anlamı dehşet!




 Bak geçen tereyağlı pilav yaptım adamın tepkisi 'this is so so so wierd'. Nesi garip lan tereyağ lan başka neyle yapılır ki bu? hadi zeytinyağlı olsun onla da olur. Bok gibi olur ama olur.. Usta bunlar soğanla pilav yapıyorlar ya?! Ne işi var olum güzelim has pilavın içinde soğan?
Menemen yaptım.. hiç yememişler. Ulan öğrenci evi dediğin evde zaten et met olmaz yumurta olur , onla çeşit çeşit yemek yapmaktan omlet experti olmaz mısın? Bizde böyle değil mi ben mi yanlış biliyorum? Adamlar patates ile balığı karıştırıp bu bizim meşhur portekiz yemeklerimizden biridir diye önüme koyuyor, güzeliiiiimmm kıtır patatesi ziyan ediyor ama menemene ağzı açık bakıyor.
dedim bırak çatal bıçağı ekmeği al gel hele bu bana bana yenecek. Geleneğimizde hayvanlık olduğundan değil, bulaşık çıkartmayın başıma dedim. Tabi bunu ingilizce  söylerken daha bir kibar oluyorum.

 Zaten ingilizce bir bokuma yaramıyor. O istediğim espriyi patlatamıyorum ya, patlattığımda da ancak bir kişi, hep de aynı kişi anlıyor ya. Onun da sevgilisi var bulaşamıyorum ya. Boşuna öğrenmişiz ingilizceyi anam boşuna.. Bak bir örnek vereyim çok temiz bir espri yapacaktım anlamayacaklarını bildiğim için içime yaptım patladım.  Geçen Alex sigara içiyor dumanla halka çıkartıyor tamam mı, bir halka çıkarmış yemin ederim bir 15 saniye havada kaldı büyüdü büyüdü.. ben de çok matrağ bir şey yapmış gibi vaaaauuuvvvv dedim. Bizim Rafa da yanda halka çıkarmaya 'çalışınca'  dedim ki; tamam seninki de güzel de fazla çabalama bir Alex değil.. tabi bunu dediğim gibi içimizden söyledik. Şuna bak esprimi akılda tutacak adam mıydım ben? artık nasıl içimde kaldıysa demek..





Tabi bir ara da okula gitmek lazım biliyorum da  hooooff şişiyorum bak düşününce. Allahtan sorumluluk yok da kasmıyorum. Keşke hiç tanıtmasaydım kendimi hiçbir hocaya şimdi yolda görürler falan diye korkuyorum. Çok dışarı çıkıyorum ya sanki anasını satiyim derde bak. Aksatmadan gittiğim tek ders  hip-hop dersi. Ki artık ders denmez yardım etmeye gidiyoruz. Bir baktım koreografiyi de biz çıkartmaya başladık. Daha koreografi nasıl yazılıyor bilmiyoruz nete bakıyoruz ama çıkarıyoruz. Para kazansak bari. Valla 20 euro verse kardır biliyon mu..


Geçen gittim okula dedim bak birader ben belli anlamayacam senin dilini, zaten bu dersi vermişem, yabancı ülkeden, exchange student olarak gelmişem Kırgızistan'dan, hemişe bu topraklara varmışam.!! İster geçiiiirr, ister geçirme.. Ya da istersen şöyle yapak, ben buraya geldiğim sürece bir kasılıyorsun zaten ingilzice konuşucam diye. Konuşunca da ne sinema bilgilerime, ne ilgilizce hazneme bir katkıda bulunmuyon. En iyisi sen dert etme beni, hayatına devam et usta.. Move on yani anlayacağın.

Bundan sonra böyle çata küte usta.. Arada ciddileşirim de yeter yani özüme döneyim. Geçeceksem Kalfalık dönemime, böyle geçeyim.. öptüm


Rain Rain When it Rains..

Bazen huylarımı sahip olduğum yetenekleri unutuyorum. Bir şarkıyla kendimi batırmayı bildiğim gibi her şeyi unutup mutlu olabildiğimi de unutmuşum. Gerek sağlıksal sorunlar olsun, gerek saçma özel hayat problemleri olsun, her şekilde her şey unutulabiliyor. Candan Abla ne demiş? ' En derin yaralar kapanıyorsa, en büyük acılar unutuluyorsa,  ben neden ayrı kalayım ?'. Çok da doğru söylemiş..



Abrantes'te yağmur yağıyor. Yürüyorum, koşuyorum, zıplıyorum.. Yalnız  mutluyum çünkü döndüğümde yargılayan bakışlardan çok, sarılmaya açık kucaklar olduğunu hatırladım.. Çok alıntı yapmış gibi olucam ama Fight Club da haklıymış ''Umudunu yitirdiğin an özgürsün''. Şu an özgürüm hayatımda hiç olmadığım kadar..

Teşekkür ederim.. Hayatımda olanlara, hep olacaklara..


 25 Ekim 2013 

10 Kasım 2013 Pazar

Even - though

İlk kez olduğunu sanmıyorum ama ilk kez bu kadar uzun sürüyor bu dönem. Bir şarkı dinlerken, sözlerini kimse ile bağdaşdıramadığım, uyduramadığım o dönemi yaşıyorum. Mesela;




I knew, always knew.. It was always you.. It's you..
Kimse gelemiyor aklıma ve hiç de boşluk hissetmiyorum. Aksine o kadar umutlu bakıyorum ki biri gerçekten burayı dolduracak şu şarkıyı manidar kılacak diye. Ne bir nispet yapma isteği, ne intikam alma hırsı. Sakin kafayla oturup düşününce o kadar saçma ki olduğun yerde saymak.
Bu yazıyı yazarken bile gülümsüyorum.

Blogumda yazdığım yazıların gidişatından da belli ki; surat asmak da var - tebessüm de. Hıçkıra hıçkıra ağlamak da var - kah kah gülmek de..

Şarkı çok güzel birkaç kere şans verin.. Replay'den alamayacaksınız kendinizi..



7 Kasım 2013 Perşembe

Musica



- İnsan koroda doğunca, müziksiz bir hayat düşünemiyor. Dinledikçe, söyledikçe, söylediğimi dinledikçe fark ediyorum ne kadar çok sevdiğimi.. Hayatımın bir parçası olduğunu..
Bu sene içerisinde İlkay Akkaya'nın albümünde Sayat Nova Korosu olarak vokal yaptığımızı hatırladım. İlk defa dinledim tüm versiyonu. Ne kadar güzel bir duygu bu böyle. Bu seslerin biri benim diye düşünüyor insan.. Ne güzel bir iş çıkmış ortaya..




Madem vokal günlerimizi hatırladım Ayşenur Kolivar'a da değinmeden geçmeyeyim. Bu da bir o kadar güzel bir şarkıydı. Hemşince olması daha da cazibeli kılıyor şarkıyı kulaklarımda.


4 Kasım 2013 Pazartesi

Sıkıntı - Avrupa-




Minik hatıraları paylaşayım dedim. Biraz keyfimizi yerine getireyim.. tebessüm oluşsun en azından.. İyi ki varsınız..

27 Ekim 2013 Pazar

O'na

Blogumda bu tür bir yazıyı, bu kadar kısa süre aralığıyla yazacağımı hiç düşünmezdim.. O kadar kızgın, o kadar üzgün ve çaresiz oluyor ki insan bu durumlarda.. Zaman durmuş - boğazlar düğüm düğüm..

Kimse bana ölümün doğal bir şey olduğunu söylemesin. Ölüm her zaman, her şekilde, herkes için kabul edilemez olacak. Özellikle sırasız olunca. Hayatta bundan daha büyük bir acı düşünemiyorum. Geri kalan tüm acılar gerçekten iğne batığı kadar acıtıyor insanı ancak bunların yanında.. Bunları yaşadıkça, gördükçe, duydukça..

Son 1-2 aydır nadir de olsa çok çok mutlu olduğum anlar yaşadım.  Yüzüm güler gülmez bir  'Çok şükür iyiyim.. mutluyum'' dedim içimden. Dedim ama cümle biter bitmez aklıma İstanbul geliyordu. Hemen arkasından bu cümle geliyordu; ''Boşver beni, O'na sağlık ver.. bırak beni şimdi..''.
Bu diyalog sürekli tekrarlandı durdu içimde..

Cuma gecesi hariç..
Gene bir heyecan vardı içimde, bir sarhoşluk yakalamıştım bir anlığına.. Çok kısa sürdü.. Şükredememiştim bile henüz.. Sırasız olmasına kafam takılmıştı.. Neden bir tarafta insanlar 90'ı görebiliyor? Haksızlık yok mu bunda? - Dedem geldi hemen aklıma.. İçimde o susmayan, yakalasam uzun süre susturacağım kız, bana bir soru sordu; '' Elinde olsa dedenden yıl alıp O'na verir miydin?''

Veremedim.. Yapamadım.. Gözlerim gene doldu.. Yapamazdım..Buz kestim..

Rüyamda dedemi gördüm. Gülüyordu, mutluydu.
Sabah mesajı aldım, artık O yoktu. Benim canım ciğerim mutsuzdu.

Kilometrelerce uzak olmak öldürüyor beni.. Elim kolum bağlı.. Herkesten, her şeyden uzağım..
Varın gerisini siz düşünün..


- Başına gelecek en kötü şey bu olsun.. SON olsun.. Güç olsun..Başka ne diyebilir? Ne dileyebilirim ki?

24 Ekim 2013 Perşembe

No Tittle 2

Çıktığı ilk günden beri dinlediğim bu şarkı hayatımda ilk defa manidar geliyor. Tam 10 sene geç kalmışım.

''Sen benim kördüğümüm, tutamadığım gözyaşım..
 Zor bir daha, daha da güvenmek
 Bana düşen kabullenmek
 Zor da olsa dönüp gitmek..''

Ne kadar basit ne kadar manidar..11 yaşından beri hiç olmadığı kadar..
Bu gidiş zafer olsun..bu yazı da selam olsun..

Que Sera Sera..

Lizbon havalimanını Portekiz'deki 2. adresim olarak kabul ediyorum. Burda yatıp kalkmaya alıştım. Nerde rahat koltuk var - nerde priz var.. Check-in'ler, Gate'ler, rötarlar, pilotlar - hostesler benden sorulacak..

Hazır gene öldürecek vaktim varken, oturup dünkü duygu değişimini anlatayım hele..
Her zamanki gibi gecenin ilerleyen saatlerine doğru  'Are you coming with us?' diye soruldu. Dedim hadi geliyim son gece sayılır. ( Bir gün sonra yolculuk var diye..) Bunlar simsiyah giyindiler, şık gösterişli, pelerinli filan. Okuldaki ilk yılı olanlara eziyet etme törenlerini yapmak üzere yola çıktılar. Aylar geçti hala tek sıraya sokup bağırttırıyorlar, gögüslerine de köpek tasması gibi ad-soyad ve ne okuduklarını yazdırıyorlar.

Görseniz ne kadar ciddiye alınıyor, yapılan eziyetler. Sabah birlikte kahve içen arkadaşlar, akşam dize çöktürüyorlar. Hakaretlere uğruyorlar, kabul edilmesi için her dediklerini yapmak zorundalar. Çok da zevk alıyorlar. gülüp eğleniyor her iki taraf da..
Gerçekten çok ilginç şehrin ortasında bu tür olayların olması. Ben de turist misali sürekli fotoğraf çekip duruyorum.

Hep beraber (yaklaşık 50 kişi) camsız bir minibüse bindirildik. Adam bilerek hayvan gibi kullanıyordu. Karanlıkta nefessiz ordan nasıl sağ çıktım ben de bilmiyorum..

Nehir kenarından bara gidildi. Çantamızdan, pelerinimizden evden getirilen birçok içkiyle gece başladık.. Garson gördüğünde 'aa çok ayıp'' dermiş gibi bakıyor. Sen de 5 saniye ortadan kaldırıp, sonra tekrar içmeye koyuluyorsun.

Her zaman olduğu gibi 5 kuruş harcamadan kafa oldum. Hah.. Bu Napoli'de, Ghent'de, Lizbon'da olmamam için en güzel nedenlerden sadece biri.. :)

Burada insanlar eldeki kısıtlı imkanlarla eğlencenin doruğu nasıl zorlanır iyi biliyorlar. Özellikle ev arkadaşlarımın bu konuda expert olduklarını düşünüyorum. Her biri bir diğerinden değerli.. iyi geliyorlar bana. Bana değer,güven, ilgi gösteriyorlar. Bir o kadar da düşünceliler. işte dün gece bunları düşündüm. İstanbul'da en son o kadar kötü ayrıldım ki bu bir tür hediye olmalıydı bana..
Yıldızlar dopdoluydu. Kumsalda uzanmış onlara bakıp mutluluğumun farkına vardım.. Vardım ki..

Hass...

Bu kadar da güzel olmaması gerekiyor buranın Kayane kendine gel..Ocak'ta dönüyorsun. Sakın bağlanma masallarına girme..

Sanırım geç kaldım bunu söylemek için. 2 Haftalığına Portekiz'de olamayacam diye otobüsteki tavırlarım görülmeye değerdi. Kulakta en sevdiğim Portekizce şarkı (bkz: aşağada paylaşmıştım ev halkıyla), bir duygu selleri falan.

Zor olacak Ocak.. Bu şimdiden belli..

 10 Ekim 2013
Perşembe -  Lizbon

7 Ekim 2013 Pazartesi

Dün..Biraz şey..

Fazla düşünüyorum  ne olacak, ne bitecek o ne diyecek bu ne yapıcak. Hatta her türlü sonuç için plan da yapıyorum. Böyle yaparsa bunu yaparım, şunu yaparsa şöyle yaparım..

Gereksiz.. Dün anladım.

Ve azıcık saldım.. Klasik bir geceydi aslında.. Gene gerekli malzemeler ortada.. Evdeki 5 kişi salonda.. Ben de açtım gene benim Chat rulet tarzı sitelerimi. Şu kareleri ortaya çıkardım..



Dedemiz -  Biz - Celine Dion






Polis bir amca bulduk. Çok korktuk bizi ihbar eder diye.. :(





Bunlar gecemize can katan çiftimiz ki; Onlar da POLİSti. . Polisler çok sıkılıyor olmalı..


























Dün böyle oldukça şey geçti. Güzeldi yani.. Bir bardak şarabı shot yaptım You are the best dediler çocuk gibi sevindim... :(
Çok coolum ben burda... :(


4 Ekim 2013 Cuma

Neler oluyor orda?

Usta burda bunlar manyamış ya. Ne basit ne nev-i şahsına munhasır bir hayatım varmış meğer. Çok da memnunum açıkçası İstanbul'da grubumla evde toplanıp içip içip gülüp-aglayıp reklamsız eğlenmekten. O ayrı.

Bunlar elmayı soyup - delip bir şeyler geçirip - yakıp çekiyorlar. Ulan ben yapım aşamasında sıkılırdım be? Neyse bunu da gördük gözümüz açık gitmez. Bu gecenin de ilginç olayı buydu.

Şarkısı da bu;





Türkiye'yi bilmem, açıkçası bulunduğum ülkeyi de bilmiyorum ama  Abrentes'te bu şarkı yeni bir bomba gibi düştü gündemimize.. 

P.S. Bu postlayacağım son saçma video olmayacak.. Üzgünüm..

1 Ekim 2013 Salı

Herkes burda olsun..Burda benle olsun..

Bir oturup yazma gereği duyuyorum neler yapıyorum-ne ediyorum diye. Babamlara bile öğrettim blogu böylece  'Ne yaptın?' sorusuna vereceğim cevaplar azalır deyi düşündüm...
Genel olarak ne yaptığımı da yazarım ama önce az önce ev halkıyla misafirlerimizi almış otururken çektiğim videoyu paylaşayım.. Random bir günümden random bir sahne paylaşayım..

Dağınıklığın kusuruna bakmayın..




Klasik bir Erasmus öğrencisi gibi partilerden partiye koşmadığım için, süt çocuk gibi hiçbir şey yapmadan oturmadığım için şanslıyım.. Kafamdaki hayatı yaşıyorum az çok şimdilik.. Gereği yerde gitarlarını alıp şarkı söylemekten zevk alan, gereği yerde de kafayı çekip eğlenebilen bir gruplayım..


Bazen onları kıskanmıyor değilim. Ah şimdi bizimkiler de burda olsa diyorum.. Onlar birlikte hep.. Bizimkiler de burda olsa ya..
Mutfakta Nadin akşam yemeğini yapsın, peynirlerini koklaya koklaya seçsin. Gasia şarkıya dalıp gitsin, dumanlar içinde gözleri dalsın. Sen anlarsın geliyor felsefelik cümleleri.

Grubu büyüteyim;

İçerdeki salonda  Artun Armut divanda yatarken, Ganç üzerine atlasın, Aret hiç durmadan aynı şekilde atlasın ve hiçbir zaman anlamadığımız zevki alsınlar. Karin çok ses çıkarıyoruz diye kızsın, Ariana kahkahasını, Sesil çığlığını atsın. Tüm bunlar olurken biz bir kenarda Arpen'le Amerika hayalimizi kuralım..  Narod bizi dinler bize söz verir mutlaka bize gelecek diye..

Ben birazdan kalkar Şirag'ımın yanına geçerim. Muhabbetimiz bir başlasa sonu yoktur ya, Aren ile Narod gelsin bölsün  '' Hadi olum ne yapıyorusunuz burda çıkalım'' desin. Siz gidin biz biraz kalalım diyim Muraz'ı alsınlar Bistro'ya gitsinler. Muraz  beni mutlaka uyarsın dikkat et, kendine iyi bak Nare'ye göz kulak ol diye.. Sonra ' Hadi koçum benim, pancar motoru gibi tatağ tatağ'.. Nare mi? Bayılır uslu cici kız olmayı arkadaşlarımın önünde.. Egur tamam ama mamayin mi ıser..tamam?

Biz artık içiyoruzdur herhalde. Kesin de çişimiz gelmiştir Katia ile aynı anda. Saç baş girelim birbirmize, yerlerde sürünelim tuvalete ilk kim girecek diye.  Serli cool tavrıyla ''Off hep aynı şey sıkıldım.. '' desin bassın koltuğa uzansın. Linda büyük ihitmal elinde telefonuyla bizi izliyor olacaktır. Hiç şüphesiz fotoğrafımızı çekiyordur. Bu arada Nadin'in hala uykusu gelmedi mi? O huysuzlanmaya başlamıştır şimdi..

Ben en iyisi küveti doldurmaya başlayayım. Elbet biri benle girecektir. Ne kadar çok sevdiğimi bilir herkes.. Hazır bu kadar kalabalığız ben Lori'yi çağırıyım. Alsın birasını gelsin iki dertleşelim. Şarkımızı koyup ağlayalım. Yalnız bir dakika! Aman! Diana'ya haber verelim.. Sonra trip atmasın, onun da burda olması gerek bebek saçını toplayıp.
Ben bu kadar kafa olmuşken Artun'u düşünmeden yapamam.. Gelsin ona da ağlayıp zırliyim. O cümleleriyle beni sakinleştirir. Bunu yapmasını çok iyi bilir. Maral da gelmiştir belki Onla. Otursun bir bira kapsın o da..

Daha var mı gelecek? Söyleyim Rafael'e, Janin'e, Issa'ya Rita'ya şarkıyı baştan alsınlar.. Herkes benle burda olsun. Aklımda olan ama itiraf edemediğim insan da burda olsun.Yüzümü güldüren insan da burda olsun, beni kahkahalara boğan da. Dertli insan da burda olsun. Mamamlar-yayamlar da bir sokak yukarda olsun. Onların burda işi olmaz şimdi.. Ama yakınımda olduklarını bileyim. Herkes burda olsun. Burda benle olsun..


25 Eylül 2013 Çarşamba

No Tittle


Her kötü dönemde hatırlanacak, yaşanacak iyi anılar olduğunu hatırlatan bir şarkı oldu bu.. O dönemlerden birini yaşıyorum. Hala.

22 Eylül 2013 Pazar

Uyanmadı..

     

Ne onun yanında olabiliyorum, ne de ondan uzaklarda onun için üzülenlerin yanında olabiliyorum. Avrupa'nın bir köşesinde  sıkışmış yas tutuyorum şu an yokluğuna inanamadan..

İyi gidiyordu, İyi geçmişti amelyatı. Biliyordum iyi olacağını bu gağantta birlikte olacağımızı. Hadi canım olamaz herhalde? Yıllar sonra ilk kez birlikte olacağımız gağantta artık o olmayacak mı?

Beco Daydayı bu sabah kaybetmişiz. Ben bunu bir mesajla duyuyorum ve ne onun yanında ne yayamların yanında olabiliyorum.  Ondan bana kalan en büyük hediyem bu ördeğim. Hayatımda bugüne kadar nereye gittiysem götürdüm. Adaya, Kuşadasın'a, Hayastan'a, Fransa'ya, İtalya'ya şimdi de Portekiz'e.. 

Armen Tantik'le fotoğraf çekildik hatta. Dedim bak ördeği de alayım Beco Dayday'a gösteririm. 

Hala bana  pek inanılası gelmiyor. Sanki İstanbul'da olsaydım daha kolay hazmederdim. Ama bu kadar yakınken birlikte olmaya?

Elimden böyle bir yazı yazıp içimi dökmekten başka bir şey gelmiyor. Huzur içinde uyu Beco Dayday'ım. Bana yaşattığın unutulmaz çocukluğum için teşekkür ederim. Ğığeyfıls'larım hazır geliyorum..

20 Eylül 2013 Cuma

Sabah oldu.. Uyan artık




5 mi 6 mı ne o yaşlardaydım bu şarkı piyasada dolanalı. Benim tek hatırladığım bu şarkıyla Hollanda, bisiklet, balonlar. Çünkü Beco dayday çok severdi bu albümü ne zaman arabaya binsek bunun kasedi takılır yol boyu dinlerdik Hollanda'da.

 Bu aralar Beco daydayı düşünmeden geçemediğimiz günler geçiriyoruz. Kalbi 3. kez açılarak amelyat oldu bugün. Şu an uyuyor ve uyanması bekleniyor. Kendisinin umutsuz olması zaten hepimizi darmadağın etmişti. Bir de gağanta birlikte girecektik biletimi bile almıştım. Kendimi çok kötü hissediyorum bunu düşündüğümde. Ben gittiğimde o orda olmazsa diye korkuyorum..

Gereksiz geçici duyguların peşinden düşmüş giderken hayatın gerçek değerlerini unutuveriyor insan. Ne bencil varlık..

İyileş Beco Dayday'ım.. İlk seni öpmem gerek yeni yılda..Her sene medz mayriğimi öptüğüm gibi..

19 Eylül 2013 Perşembe

İkinci yarının başlangıcı


Dün gece ilk kez dışarı çıkmaya teşvik ettim kendimi. Ev arkadaşlarım oha bu gece de mi çıkmıyorsun diyince artık Erasmus öğrencilerinin yüz karası olmanın bir anlamı olmadığını düşündüm. Tabi böyle olmamın en büyük nedeni, fazla yoğun bir senenin ardından evde durmanın bana verdiği zevkin artması. Oturup bir film izleyecek zaman dahi bulabilsem, halim olmuyordu sanki.



İyi ki de çıkmışım.. Fazla manyak insan sevmem,
bunlar manyak değil sadece kendilerini eğlendirmeyi iyi biliyorlar. Sürekli sokaktalar, bunun için bir yere gidip oturmaları gerekmiyor. İçkiler ( ya da ev yapımı kokteylleri desem daha doğru olacak) evde hazırlanıp coca- cola şişelerinde getiriliyor. Sokakta çıkarılan sese biri de çıkıp demiyor ki ''sessiz olun uyuyan var!'' Hatta kendi içkimizi içtiğimiz bir barın sandalyelerinde otururken dışarda, bar sahibi 'Kapıyı kapatıcam tuvalete giren var mı?'' diye sordu ya? Ulan ben tuvalete giren insandan 1 lira ücret alan bir memleketten geliyorum.
 Tahmin edilebiliyor mu şaşkınlığım?

Gerçi şaşkınlığım sadece insanlara, burdaki hayat tarzlarına falan değil. İnsanlarımdan kilometrelerce uzakta olmam istediğim zaman atlayıp bir otobüse görmeye gidemeyecek kadar uzakta olmak çok ilginç bir duyguymuş.  Abrantes'in daracık-tatlı sarı lambalı sokaklarını gece vakti seyrederken kafamı kaldırdıp dolunayı gördüğümde ''Bundan bizde de var lan, aynı aya mı bakıyoruz şimdi biz? Şu an bakıyor muyuzdur? Aynı anda?''

Fazla düşünmemem gerek.. Yeni bir döneme giriyorsak madem dün gece de benim miladım olsun.. İkinci yarının başlangıcı olsun..







18 Eylül 2013 Çarşamba

''Loving Strangers'' şarkılı yazı



Sanırım bir 7 senedir aynı yolda yürüyorum. Aynı yolda gidip geliyorum. Farklı durakları vardı.. Durduğum, zaman geçirdiğim oldu. Zevk verdiği dönemleri vardı ama acı vermeyi hiç bırakmadı bu yol.. Aynı yolda gidip gelerek zaman kaybetmenin bir anlamı yok. Aynı insanların aynı şekilde seni yakmamasının tek çözümü, bir sonraki soldan girip yol değiştirmek.

Kendimi köprüden önceki son çıkışı kaçırmış çaresizliğinde hissetmiyorum nasıl olsa :)
Yeni girdiğim şu yolda beni yarı yolda bırakan, bana engel olan, beni yoran üzen herkese teşekkürü bir borç bilirim. Geri dönmemi engelledikleri için..

14 Eylül 2013 Cumartesi

One day baby we'll be old.. -Roma-


Ağlaya sızlaya ve müthiş bir baş ağrısı ile ayak bastığım Roma'da  ( her şeye rağmen ) ne kadar güzel günler geçirdiğimi, ordan uzaklaştığımda kafama basmıştı. Hala fotoğraflarına baktığımda zevk alıyorum. ''Güzeldi laaaaaan! ' diyorum..

Bir kere her şeyden önce yayamın  tüm çocukluğunu geçirdiği, ömürlerinin çoğunu birbirinden uzak yaşamalarına rağmen çok çok yakın olduğu Armen Tantik'le tanıştım. Hep ismini duyardım da kimin neyi olduğunu bilmezdim. Bu birbirimizi tanışmak için harika bir fırsat olmuştu. O kadar iyi, yardımsever ve düşünceli bir kadın ki 'lan nerden tanıdık bak buna da bağlandık' olduk.




Kendisi yayamın kardeşi gibi olmuş. Sesi, giyinişi, konuşması. Ha onun biraz daha modern versiyonu diyelim. Daha bir Avrupalı. Yayam için ' Hin Gnik mnatz Gukin medz mayrigt' diyor :))




Bu da bana ayırdığı çatı katı odam. Kendime özel tuvaletim vbile vardı. O kadar tatlıydı ki insanın Portekiz'de değil de Roma'da Armen Tantik'le Erasmus yapası geliyor. İnsan burda yaşamaktan zevk alır lan. Bir de benim odama bak. '' NAREEEEEE GARMİR DEDRAGIS UR E????  ASİGA ŞTKE ANİGA IRE''


Armen Tantik  nasıl oldu anlamadım benden daha az yoruldu beni gezdirirken. Biraz daha fazla kare göreyim, daha çok yer gezeyim diye benle şehri alt üst etti. Açıkçası  yolculuğun yarısında yorulmuşken kendisi hala şurdan gidelim bunu da gör derdindeydi.



***

Armenian Embassy of Italy


Roma - Collesium


Vaticano -
Surp Krikor Lusavoriç



Dedim ki yumurtalı mısırlı salamlı pizza istiyorum. Bir dilim salamı bir köşeye koymuş, yarım kaynamış yumurtayı sola doğru ortaya, mısırı da şöyle bir fırlatmış sağ olsun. Meşhur pizzanız böyle ise kusura bakmayın Little Ceaser's forever!


İtalya'daki ilk Mc :))


***
Roma'dan bahsetmişken yanımdaki arkadaşı da pas geçemeyecem. Roma gezisini unutulmaz kılan asıl O'ydu. Birlikte eğlendiğimizi biliyordum da, yurtdışında bir başka oluyormuşuz. 

Deniz'e girildi, havuza girildi, şarkılar söylendi, festivale gidildi, sarhoş olundu. Sarhoş olmanın ceremesi çekildi. Dışardan baktığımız sorunları gözardı edersek harika bir 5 gündü. Herbir ayrıntısını yazmak paylaşmak isterdim de, silinmeye başlamış hikayeler pek gün yüzüne çıkmayı hak etmiyormuş.

Ben yazımın sonunda Roma'yı tavsiye edeyim. Gidin arkadaşlarınızla- ailenizle en az benimki kadar güzel vakit geçirin..




12 Eylül 2013 Perşembe

What's my mother fucker name?

Nedeni sorulmaz Roma'da tanıştığım ve tanışıtığım geceleri unutturmayan birkaç şarkı var.. Bunun birinin klibi efsane.. Diğerleri I don't care I love it - One day falan klasik bilinenlerden-miş.. Bir ara Roma macerasını anlatan bir yazı yazsam iyi olacak ama şimdilik üşeniyorum. Bir ara yazarım.. Ne yaptın diye soranlara Copy-Paste yapmak en kolayı..

Bahsettiğim Klip;  ENJOY IT !






6 Eylül 2013 Cuma

WELCOME TO JACKASS!!!




Uçak Düşmedi

Her türlü aksiliğin başıma geldiği 2013 yazında uçağım düşmeden Roma'ya gelebildim. Sonra fark ettim ki herkesin başına aksilikler geliyor Kayane kendini bu kadar da merkeze koyma. Ha yok henüz Portekiz'deki odama iyice yerleşmeden sağ salim varmadan bu cümleyi kurmayayım.

Gelirken fazla duygu sergileyemedim galiba sanırım bütün duygularımı zaten birkaç hafta öncesinden tüketmişim. İstanbul köprüsünden geçerken ve uçağın İstanbul'dan uzaklaştığı an duygu patlamasının dibini yaşadım, yanımdakiler uçaktan korkuyorum sandı.

Bu birnevi korkuydu da bunun uçakla alakası yoktu. İstanbul'dan uzaklaşmak demek, sanki sorundan kaçmak ya da onu çözmeyi daha da zorlaştırmak demek sanıyorum.
En azından sokağında yürürken hiç düşüncelere dalmayacağım bir yere gidiyorum. çünkü içimde konuşurken laf lafı açıyor, muhabbetime doyum olmuyor. Bu da beni delirtiyor. Belki yabancı bir yerde olursam çok da huzurlu-rahat olabilirim.

Kendinize iyi bakın, e takipte kalın?

28 Ağustos 2013 Çarşamba

Bahtsız Bedevi'nin Hikayesi



 Size tam olarak nasıl erasmusa gidebildiğimi anlatmak istiyorum. Belki de gidemediğimi, bilmiyorum henüz belli değil..

Erasmus sınavına çok 'öylesine' girdim. Hiçbir şey önceki sene gibi değildi. Sınavın sonuna kadar kalıp çözdüm, üşenmedim ve acelem yoktu.  Girdim sordular yabancı var mı diye, kimse el kaldırmadı. Sonra tekrarladı Kayane Gavrilof ? Buyrun? Yabancıysanız başka bir prosedür uygulanıyor. Peki ama ben yabancı değilim hanfendi?

O gün olabildiğince ilginçti zaten akşam Nadin'e doğum günü filmini hazırlıyorduk kızlarla, mamamlar Ankara'daydı akşama da misafirlerim de vardı.  En azından sıradan olmayan bir gündü.

Tam 1 ay sonraydı 24 Nisan'da Erasmus'a gidebilceğimi öğrendim, Beni Belçika'ya yazdığını söyledi kadın.  Babamlarla küs olmama rağmen telefon açtım haber verdim çok sevindiler. Ekonomik kısmı düşünmediler bile.  Ne kadar çok istediğimi biliyorlardı herhalde.. Çok geçmedi babamın ayağının kırdığı haberi geldi. Önumuzdeki 2 ay babamın işleri, babamın yemeği, babamın refakatçisi olarak yani kısacası babamın ayağı olarak geçti.

 Bu arada benim yerleştirme sonucum geldi. Bir baktık ki İtalya. E iyi ne yapalım Akdeniz'dir güzeldir iyidir. Napoli duyulduk da şehir. Ferzan Özpetek izlemekten bir hal olduk. Başladık araştırmalara ona buna soruyoruz internetten çıkmıyoruz. Hatta Pegasusta bulduğumuz ucuz bileti aldık 85 euroya, sonra tarihin ancak belli olmasıyla 50 euro daha konulup tarih öne çekildi.

Derken erasmus toplantısı çıkışı bir telefon.'' Kayane senin adını listeden silmişler?'  Hemen telefonlar açıldı '' hocam ne demek oluyor bu  neden siliyorsunuz?' O kadar saçma bir neden sunuldu ki, şuraya yazıp kendimi savunmama değmez. Kadın kendi bile saçmaladığını anlamıştı. 'Seni ancak Portekiz'e alabilirim' dedi. E dedim al anasını satiyim al bir yere!

Onu takip eden günler sürekli belge toplama işlemleriyle geçti. Tabi okula kıl olduğum için sürekli koordinatör ile ilgili yapılan kavgalardan bahsetmiyorum bile. Kendi beceriksizliğini, ilgisizlliğini hiçe sayıp bana yalancı bile diyebilen hocalarla dolu insanlarla yaklaşık bir 4 hafta yüz-göz olduktan sonra sevgili öğretmenlerm ha bugün odadayım ah bugün izindeyim derken bana epey bir süre kaybettirerek imzalarını attılar.  Tabi Erasmus ofisi  haftada 3 açık postane hafta sonu kapalı - açık derken 1 hafta da orda kaybetmiştim. Her şekil belgelerim sonunda teslim edildi ve kabul kağıdım geldi. Yok yok bu bu kadar basit olamazdır mutlaka bir şey çıkmalı?!

Narod Avcı ile adada geçirdiğim random bir gecede mesajlaştığı çocuğun da Portekiz'e gitmesi herhalde olayın en şanslı bölümüydü. Numaralar verildi,  yardımlaşma sözleri verildi bir iki hafta sonra ' Kayane naber ne yaptın  rezervasyonunu çok geçe veriyorlar bir an önce al bence' Mesajını alır alamz randevu aldım ve tam 1 ay sonraya randevu verildi! Atılan birçok mailin hepsinden  red alınıp ancak 20 agustos'ta verebiliyoruz denildi. 


 Aradaki 1 ay, 15 gün içinde vize verecekler mi vermicekler mi diye geçti. Tabi bu arada ben kredi kartı kurbanı olup zor şartlar altında Roma- Lizbon biletimi alabildim. Gün geldi çattı ve ben taaa Ankara'ya Konsolosluğa başvurmaya gittim.

Olayın en can alıcı noktası kadının Ermeni kökenli çıkmasıydı. En azından hoş bir muhabbet oldu. Lan dedim belki bir işe yarar kadın derken gerçekten yaradı. 1 hafta sonra pasaport elimdeydi. Tabi ki tarihi yanlış yazılmış bir şekilde.  Arada italya'yı hiç katmadan 5 gün sonrasına bilet verilmiş. E Istanbuldan lizbon'a tekrar mı bilet alacaz?  tabi bu haberleri aldığımda İşteydim ve iş hayatımın en yoğun günlerimi geçiriyordum. Bir yandan gizli mesajlaşmalarla telefonlarla derdi anlatıp derman bulma ve tabi ki sıkıntını çaktırmama çabaları bir yandan da iş bitirme telaşı.

Serli sağ olsun araya tanıdık sokarak İtalya'ya başvurmamı  hızla vize alacağımı söyledi. Tabi bu da ayrıyetten bir 90 euro demekti ama insan bu sınıra gelince al anasını satıyım al kurtulayım diyesi geliyor! Yaklaşık 3 saat içinde hem işimi hem de belge toplama işini halletmeye çalıştım. En kolay olacağını düşündüğüm Öğrenci belgesi için yola koyulmuşken bir anda bahtsız bedevi kendini gene gösterdi ve ders seçimi yapmam gerektiğini danışmanımı bulmam gerektiği söylendi.  Adamı en son dakika yakaladı. Yok yapamam dedi. Yalvardım sağ olsun kabul etti. Ha dedim tam bitecek dedi ki 'harcı ödemen gerek'. 

Bir insanın küfür ederken en fazla ne kadar hayal gücü çalışabilirse işte onun azami sınırına gelmiştim. Artık ağlamıyor direk gülüyordum. Lan erasmus lan.. herkes yapıyor ne var ya? Nedir olum bu ? O da yaptı bu da yaptı ne bu işkence iki kafa dinleyelim diye.

Korktuğum her şeyin sadece bu konuda değil her konuda başıma geldiği şu dönemde, eğer uçağım düşerse şaşırmayın. Bu kesinlikl beklenen bir şey. Evren - Tanrı- İnek ve tapılan her tür şey, bu tür minik işkencelerle zaten önceden uyardı gitmemem için. Ben buna inat gidiyorsam üzülmeyin. Bunu da yayınlıyorum ki böyle bir şey olursa tarihe geçeyim. Unutmasın kimse beni.. İstanbul Üniversitesi de belki bu vesileyle bir kendine çekidüzen verir.. who knows..




15 Ağustos 2013 Perşembe

Blog Atladım

Blogger dönemimde bir level atladım. Çünkü okuyucalarım varmış ! Bir de yorum beklemediğimi, ne dediklerini artık umursayamacağımı da bilseler, kone blogger'da mutlu olacam.

Long story short, konuyu kapatıp yüzde tebessüm yaratan linkler paylaşayım be gülüm.. Onlara yorum gelmez diye düşünüyorum.

Geçen yeni bilgisayarımı keşfetmeye koyulmuşken harika programlar keşfettim.  Hayatımda hiç her gün daha fazla sevdiğim teknolojik bir aletim olmamıştı.  Tabi insanların çok daha önce keşfettiği şeylere şaşırıyorum bir nevi teknoloji cahiliyim ama olsun bir eksikliğini görmedik.
Bu keşfettiğim programların içinde geçen pazar günümün sıkıntısını alacak bir uygulama vardı. Hemen telefonla Katya Hallaçoğlu arandı, hazırlıklar yapıldı, ve ortaya sıkıntıdan şöyle bir yapıt çıktı. Vatana ve millete hayırlı uğurlu olsun.