Size tam olarak nasıl erasmusa gidebildiğimi anlatmak istiyorum. Belki de gidemediğimi, bilmiyorum henüz belli değil..
Erasmus sınavına çok 'öylesine' girdim. Hiçbir şey önceki sene gibi değildi. Sınavın sonuna kadar kalıp çözdüm, üşenmedim ve acelem yoktu. Girdim sordular yabancı var mı diye, kimse el kaldırmadı. Sonra tekrarladı Kayane Gavrilof ? Buyrun? Yabancıysanız başka bir prosedür uygulanıyor. Peki ama ben yabancı değilim hanfendi?
O gün olabildiğince ilginçti zaten akşam Nadin'e doğum günü filmini hazırlıyorduk kızlarla, mamamlar Ankara'daydı akşama da misafirlerim de vardı. En azından sıradan olmayan bir gündü.
Tam 1 ay sonraydı 24 Nisan'da Erasmus'a gidebilceğimi öğrendim, Beni Belçika'ya yazdığını söyledi kadın. Babamlarla küs olmama rağmen telefon açtım haber verdim çok sevindiler. Ekonomik kısmı düşünmediler bile. Ne kadar çok istediğimi biliyorlardı herhalde.. Çok geçmedi babamın ayağının kırdığı haberi geldi. Önumuzdeki 2 ay babamın işleri, babamın yemeği, babamın refakatçisi olarak yani kısacası babamın ayağı olarak geçti.
Bu arada benim yerleştirme sonucum geldi. Bir baktık ki İtalya. E iyi ne yapalım Akdeniz'dir güzeldir iyidir. Napoli duyulduk da şehir. Ferzan Özpetek izlemekten bir hal olduk. Başladık araştırmalara ona buna soruyoruz internetten çıkmıyoruz. Hatta Pegasusta bulduğumuz ucuz bileti aldık 85 euroya, sonra tarihin ancak belli olmasıyla 50 euro daha konulup tarih öne çekildi.
Derken erasmus toplantısı çıkışı bir telefon.'' Kayane senin adını listeden silmişler?' Hemen telefonlar açıldı '' hocam ne demek oluyor bu neden siliyorsunuz?' O kadar saçma bir neden sunuldu ki, şuraya yazıp kendimi savunmama değmez. Kadın kendi bile saçmaladığını anlamıştı. 'Seni ancak Portekiz'e alabilirim' dedi. E dedim al anasını satiyim al bir yere!
Onu takip eden günler sürekli belge toplama işlemleriyle geçti. Tabi okula kıl olduğum için sürekli koordinatör ile ilgili yapılan kavgalardan bahsetmiyorum bile. Kendi beceriksizliğini, ilgisizlliğini hiçe sayıp bana yalancı bile diyebilen hocalarla dolu insanlarla yaklaşık bir 4 hafta yüz-göz olduktan sonra sevgili öğretmenlerm ha bugün odadayım ah bugün izindeyim derken bana epey bir süre kaybettirerek imzalarını attılar. Tabi Erasmus ofisi haftada 3 açık postane hafta sonu kapalı - açık derken 1 hafta da orda kaybetmiştim. Her şekil belgelerim sonunda teslim edildi ve kabul kağıdım geldi. Yok yok bu bu kadar basit olamazdır mutlaka bir şey çıkmalı?!
Narod Avcı ile adada geçirdiğim random bir gecede mesajlaştığı çocuğun da Portekiz'e gitmesi herhalde olayın en şanslı bölümüydü. Numaralar verildi, yardımlaşma sözleri verildi bir iki hafta sonra ' Kayane naber ne yaptın rezervasyonunu çok geçe veriyorlar bir an önce al bence' Mesajını alır alamz randevu aldım ve tam 1 ay sonraya randevu verildi! Atılan birçok mailin hepsinden red alınıp ancak 20 agustos'ta verebiliyoruz denildi.
Aradaki 1 ay, 15 gün içinde vize verecekler mi vermicekler mi diye geçti. Tabi bu arada ben kredi kartı kurbanı olup zor şartlar altında Roma- Lizbon biletimi alabildim. Gün geldi çattı ve ben taaa Ankara'ya Konsolosluğa başvurmaya gittim.
Olayın en can alıcı noktası kadının Ermeni kökenli çıkmasıydı. En azından hoş bir muhabbet oldu. Lan dedim belki bir işe yarar kadın derken gerçekten yaradı. 1 hafta sonra pasaport elimdeydi. Tabi ki tarihi yanlış yazılmış bir şekilde. Arada italya'yı hiç katmadan 5 gün sonrasına bilet verilmiş. E Istanbuldan lizbon'a tekrar mı bilet alacaz? tabi bu haberleri aldığımda İşteydim ve iş hayatımın en yoğun günlerimi geçiriyordum. Bir yandan gizli mesajlaşmalarla telefonlarla derdi anlatıp derman bulma ve tabi ki sıkıntını çaktırmama çabaları bir yandan da iş bitirme telaşı.
Serli sağ olsun araya tanıdık sokarak İtalya'ya başvurmamı hızla vize alacağımı söyledi. Tabi bu da ayrıyetten bir 90 euro demekti ama insan bu sınıra gelince al anasını satıyım al kurtulayım diyesi geliyor! Yaklaşık 3 saat içinde hem işimi hem de belge toplama işini halletmeye çalıştım. En kolay olacağını düşündüğüm Öğrenci belgesi için yola koyulmuşken bir anda bahtsız bedevi kendini gene gösterdi ve ders seçimi yapmam gerektiğini danışmanımı bulmam gerektiği söylendi. Adamı en son dakika yakaladı. Yok yapamam dedi. Yalvardım sağ olsun kabul etti. Ha dedim tam bitecek dedi ki 'harcı ödemen gerek'.
Bir insanın küfür ederken en fazla ne kadar hayal gücü çalışabilirse işte onun azami sınırına gelmiştim. Artık ağlamıyor direk gülüyordum. Lan erasmus lan.. herkes yapıyor ne var ya? Nedir olum bu ? O da yaptı bu da yaptı ne bu işkence iki kafa dinleyelim diye.
Korktuğum her şeyin sadece bu konuda değil her konuda başıma geldiği şu dönemde, eğer uçağım düşerse şaşırmayın. Bu kesinlikl beklenen bir şey. Evren - Tanrı- İnek ve tapılan her tür şey, bu tür minik işkencelerle zaten önceden uyardı gitmemem için. Ben buna inat gidiyorsam üzülmeyin. Bunu da yayınlıyorum ki böyle bir şey olursa tarihe geçeyim. Unutmasın kimse beni.. İstanbul Üniversitesi de belki bu vesileyle bir kendine çekidüzen verir.. who knows..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder