Yolculuğa başlarken '' Of abi gene mi yolculuk ?'' dedim utanmadan ama özlemişim uzaklarda olmayı. Hani var ya aynı havayı solumadığını bilmek, aynı göğün altında olmadığını bilmek ve en önemlisi kimsenin karşına çıkmayacağını bilmek işte öyle bir şey.
Welcome to LOS ANGELES !
5. günümü devirdim biraz önce. Genel bir özet geçersek şunu söyleyebilirim ki; ben burda yaşayamam. Bunu söylemek için galiba derin böyle deeep deeep sebeplerim var ama tabi ifade edemediğimden ve şu an bunu buraya yazmak harbiden çok saçma olacağı için gerek yok.
Sırf olumlu şeyleri yazmayı denesem belki daha okunası yapabilirim bu yazıyı. Such as; burda yiyecek çok ucuz. Burda giyecek çok ucuz. Burda araba çok ucuz. Burda benzin de çok ucuz. Burda samsung galaxy 3S midir her ne zımbırtıysa 50$.
Neyse;
İngiltere'den aktarma yaparak gittik Los Angeles'a. Kaldığımız 3-4 saat Londra'da tabi ki sorun çıktı çünkü Türkiye Free Shop'tan aldığımız rakıları uçağa sokamadık. Burda tabi ki gözünü sevdiğim ülkemin gözünü sevdiğim free shop çalışanlarının suçu var bizi uyarmadıkları için. Ha bir de derdini anlaması da zor İngilizin. Ne buluyorsunuz şu aksanda anlamıyorum.
Uzuuuuun... Çoook uzun süren bu yolculuğumda izlemediğim film, oynamadığım oyun, okumadığım kitap, yazmadığım sayfa kalmadı. Zaten uçağa girdiğimde business classın tabir-i caizse YATAKlarından geçip kıytırık koltuklara oturduğumuz an anlamıştım kaken bir yolcluk olacağını. Kendimi iyi hissettirsin diye 'portakal suyu' içmem minik bir sitemdi adeta.
Neyse sonunda ulaştığım maceralar dolu Amerika'da ilk dakkadan şu dakkaya kadar büyülendiğim bir şey olmadı hiç. Turist gözüyle bakıldığında evet belki ama yaşama söz konusu olunca başta da dediğim gibi pek de yapabileceğim tarz değildir burası.
Pasaport kuyruğunda 1, Mülteci bürosunda 2 saat bekledikten sonra dışarda beklemekten ağaç olan Hoparıma (amcama) kavuştuk. En son görüştüğümüzde aramızda şöyle bir diyalog geçmişti;
- Take care Hopar!
- Sen take care kız!
Bu gördüğünüz tatlı insancıkta onun tornu. Kuzenimin kızı. Yeni Gavrilof.
Jet lag'ın köpeği olduğum ilk günler saat 5 de uyanıp mal mal oturduğum sabahlar babam sağ olsun bizi donut yemeye götürdü. Zaten yürüyerek gidilebilen ender yerlerdendi. Ki o da 15 dk. sürüyor.
Bir de bizde her sokakta kedi-köpek olduğu gibi, burda da sincap var. Bir anda fare gibi önünden geçebiliyor. Ailecek de her seferinde '' AA bak bak bak !' tepkisi verebiliyoruz.
Mamamın kuzeni Susik Tantikler de bizi Sequoi National Park'a ve Fresno 'ya götürdü. Sequoi parkı Amerika'nın ikinci National Parklı ve adını dünyada sadece orda yetişebilen DEVASA Sequoi ağaçlarından alıyor. Büyük objelerin yanına yaklaşamayan biri olarak benim için ne kadar zulüm olsa da gerçekten hayret ediciydi kardeşim! Bu ağaçların tohumu alınıp başka yerde yetiştirilemiyormuş. Düşen tohumlar ormanda çıkan doğal yangından ısınıp filizlenebiliyor. Bu yüzden çoğu ağacın alt kısmı ya da içleri kül olmuş, simsiyahtı.
Yaşları da tabi boyutlarıyla aynı orantıda. Bilinen en yaşlı ağaç ve 3500 yaşında. Düşünürsek eğer Hz. İsa'nın saygıyla eğilmesi gerek kendinden büyük bu ağaca.
Şu yanda görünen ağaç genç olanlardan. Genelde genç olanlar 600-700 yaşlarındalar. Ve dibinde babamla nare oturuyor.
Aslında şaşırmamak gerek, Amerika'da her şey büyük. Porsiyonlar büyük, haliyle insanlar büyük, sığamadıkları arabaları büyük... E bunlara yetebilecek oksijen ancak büyük ağaçlardan elde edilebilir.
Zor olsa da, gözlerim kapalı kocaman ağacın yanında foto çekilebildim. Babam çekene kadar minik bir kalp krizi yaşamış da olabilirim.
Babam ağacı kurumaya asılmış pantolona benzetti.
Ben de kalın bacaklarıma -_-
JAN GAVRİLOF İLE ROCK CLIMBING YAPTIK!
FRESNO'DA WILLIAM SAROYAN'IN MEZAR TAŞINI GÖRDÜK.
-tabi kendisi içinde değil, Ermenistan'da gömülmek istemiş...-
FRESNO 'ADALET' BAKANLIĞI ÖNÜNDE
FRESNO'DA WORLD CUP KEYFİ
AMERİKA-PORTEKİZ
(AMERİKA'DA PORTEKİZ'İ TUTAN TEK KIZ)
Arek'i yaklaşık 5 senedir görmüyorum. Ne yapar ne eder gördüm ettim, onayladım. Mutlu görünüyor. Bize yol yordam gösterdi, gezdirdi sağ olsun. Birlikte gittiğimiz yerlerden biri Universal Studios'un City Walk'u oldu.
Gelip buraya yerleşirsem başıma neler gelecek onları da söyledi. Bak tekrar söylüyorum. Yapamam ben burda... :))
... Derken bunu gördüm. 'Bubba Gump''
''Shrimp is the fruit of the sea. You can barbecue it, boil it, broil it, bake it, saute it. Dey's uh, shrimp-kabobs, shrimp creole, shrimp gumbo,. Pan fried, deep fried, stir-fried. There's pineapple shrimp, lemon shrimp, coconut shrmip, pepper shrimp, shrimp soup, shrimp stew, shrimp salad,shrimp and potatoes, shrimp burger, shrimp sandwich... That - that's about it.''
Neyse... Anlayan mutlu etmiştir beni.
Manvel Dayday da salı günüydü bizi Marina Del Rey'e götürmüş. Lana Del Rey ile hayır ilişkisi yok. Biraz ötesinde Malibu sahili vardı. Geçenlerde Sayat Nova tayfası ile adada Malibu içerken şimdi orda olaydık konuşmasının üzerine çok manidar oldu açıkçası.
Gittim gördüm. Yanında dostlar olmadıkça malibu da bir meymelet değil yani...
Dostlara selam olsun..
ÇOK MU TOM HANKS GİTTİK BU YAZIDA?
SANTA MONİCA'DA LORA ÇAKAN'IN GEÇTİĞİ YERLERDEN GEÇMEK :)
6 AY SONRA BURAYA TEKRAR GELECEK OLMANIN VERDİĞİ
VURDUMDUYMAZLIK...
Kuzenimle de bol bol gezdim. Agnesa; Kısaca Agi... Küçüklüğümüzden beri eğlence anlayışımız aynı olan bu kızla her şeyimizi bıraktığımız yerden devam ettirdik. Tabi level atlamışız. Eskiden arabayla ordan oraya gidemiyorduk.
Bu yandaki çocuk da, - ki adını hatırlamıyorum facebookumda bir yerde- arkadaşlarından biriydi. Kravatını övdü de durdu övdü de durdu. Dedim bir alabilir miyim. Verdi.. Taktım boynuma dedim; ''As an Armenian tradion when you give your tie to another, it means you are his/her bitch, You should do whatever they want you to do... ''
Mini bir kriz geçirdi...
J. PAUL GATTY MÜZESİ'NDE
UNIVERSAL STUDIOS
Çok Tom Hanks'ten gittim ben... Çok |
Alfred Hitchock Bey ile.. |
SCIENCE MUSEUM
Adından belli olduğundan benim değil Nare'nin ilgi alanına gittik. Yani... Merakınız varsa gidin. Bana bir şey katmadı... Sandviçler de çok pahalıydı zaten...
Science Museum'da |
Füzelerin kalkış tarihleri yazılmış. Tam doğduğum gün var bir tane. Tarihi de duvara yazılmış. Ama Nare... Doğum günü 12 Şubat 1997.. Füze tarihi 11 ŞubAT 1997.. VE BUNA GERÇEKTEN BOZULDU !
NAVASARTYAN TURNUVALARI
1 milyon Ermeni'nin yaşadığı California'da yıllardır her yıl düzenlenen bir spor turnuvasıymış Navasartyan. Dünyanın dört bir tarafından gelme Hay'larla aynı havayı soludum. Büyük bir heyecanla gittim, o heyecanım kursağımda döndük. Bizim Ladzi Kişer'lerin spor turnuvası versiyonu. Hani, süslenir püslenir gidersin. Yoğun bir dedikodu ortamı olur, kişiler tepeden tırnağa süzülür ya öyle bir olay burası da.. Bu kadar Hay'ın bir arada olduğu bir ortamda, 'ulan acaba bir bomba patlatırlar mı' heyecanı bile yok. Ne olur ne olmaz Türkiye'de bu fikir pek de imkansız gelmez ya, onun heyecanı bile yok. Herkes bir keyfinde.
İşte Amerika'da yaşadığım o ikilemin özeti sanırım bu son dediklerim. Hem iyi hem kötü. İkisi o kadar bir arada ki orda.. niieeeh.. neyse.
Şöyle böyle geçti bir 20 gün Amerika'da. Gidin turistik olarak gezin dolaşın (Arabanız varsa...) Ama beni çağırmayın. Benim işim olmaz.. :)
5 yıl sonra okumuşum. Ben böyle bir bilgilendirme sayfası olduğunu bile bilmiyordum. 5 yıl sonra da olsa fikirlerini öğrenmek iyi oldu.
YanıtlaSil