29 Mayıs 2014 Perşembe

23 Mayıs 2014 Sayat Nova Konseri

Hayatımda çok az an olmuştur o anın özel olduğunu yaşarken bildiğim.
'O an çok mutluydum' demedim. 'Şu an çok mutluyum' dedim. Çünkü farkındaydım. O an yaşadığım şey sürekli yaşayabileceğim bir şey değildi. O duygunun ne olduğunu bilmiyorum ama içimde bir şeyler, birtakım duygular tavan yapmıştı.

O gün,  23 Mayıs 2014'tü. Sayat Nova Korosu'nun 42 yılını anlatan konserin günüydü. Yurtdışındaki o bohem hayatımdan döndüğümde bir anda bu meşhur gün için uğraşıp duranlar arasında buldum kendimi. O kadar yoğun geçti ki bu dönem, heyecanım sönmüş gibiydi. Bitse de gitsek diyordum.

Konser gecesi saat 2'de uyumuştum, 5 saate kalkmıştım. Gece boyu ruh halim kurgu masasında son dakika iş yapanların bileceği gibi kelimenin tam anlamıyla allak bullaktı. Sorun sırf zaman değildi. Konserde önemli bir yeri olan videoların sorumluluğunda olunca olabilecek her küçük hatayı üzerime alıyordum. Konser başladığında videoların bir türlü girememesinin suçunu kendimde sahnede aradığım gibi.

Konser iyi-kötü başladıktan sonra geçirdiğim o 2-3 saatte öyle duygular yaşadım ki şunu dedim kendime; yok dedim saat 2'de yatmalar günlerini vermek değil, daha da - daha da çok şey yapmalıydım bunar için. Bana bunu yaşatan şeye minnetimi daha çok şey yaparak göstermeliydim.

Seyircilerin verdiği her tepkide her saniyesini, her kelimesini bildiğim esprilere ben de gülebildim. Provalarına yorgun argın gittiğimiz o şarkıları şen şakrak hoplaya zıplaya söyledim.
Hele hele Çocuk Korosu videosu sonrası o bir adım atarak çocuk korosundan yetişenlerin bir adım öne gelişi yok mu. Hayatımda attığım en manidar adımlardan biri olabilir kendisi :) Ben marşı söylerken biraz duygulanabilirim demiş, uyarmıştım milleti ama ne bileyim o adımı atar atmaz insanların bu kadar heyecanlanıp coşkuya geleceklerini. Bu duygu konser boyu sürdü gitti. Konser sonrası 'Bir korist sahnede bu kadar ağlar mı ya?' dediler.

Azdı bile..
Konser çıkışı Şişli Kent'te bulunan 'her' insanın verdiği 'her türlü' tepki o kadar manidardı ki. Bunları gördükçe, duydukça 'iyi ki... iyi ki... iyi ki...' demekten alamıyorum kendimi. Bana bu heyecanlar değildi sadece Sayat Nova'nın yaşattığı.

Çekimlerde koronun geçmişini anlattıklarında o kadar çok şey gördüm, duydum ki. En az onlar kadar verici- paylaşımcı olabilirsem bu hayatta, çok şey kazanırım.
 Çocuk korosunu anlatırken diyor ki; Çocuk korosundan yetişip, büyükler korosuna devam eden çok oldu. Çıkanlar da cemaatin diğer korolara gittiler. Olsun, ne fark eder?

Ben Sahakyan Korosunun 2013'teki konseri'nde kameramanken, aldığım zevk yüzünden kamera tuttuğum tempoyla aynı şekilde sallanıyordu (Pek verimli bir çekim olamamıştı tarafımdan). Hepsine konser çıkışı kendi koromdan bildiğim cümleyi, 'Dzaynernit Ansbar' (sesiniz sonsuz olsun) diye bağırdım bir coşkuyla. Onlar kadar mutlu olabilmiş, gurur duyabilmiştim...

İşte bana bir avuç insanın yaptığı harikalara gurur duymayı, haset etmemeyi Sayat Nova Korosu öğretmişti.

Ben buna ne kadar teşekkür etsem az...
''Biraz uzun  anlattim ama anlatmak istedim... :))''



««ՁԱՅՆԵՐՆԻԴ ԱՆՍՊԱՐ»»


6 Mayıs 2014 Salı

Unknown Countries

Coğrafya'ya olan ilgimin gün geçtikçe artması bana adını hiç duymadığım ülkeleri araştırmaya itti. İşte ya da okulda - sanki çok gidiyormuşum gibi- bazen boş vaktim olduğunda bu konuda Wikipedia'da sayfadan sayfaya atlamak bana müthiş derecede bir zevk veriyor. Öyle kendime Müslüman olmayayım diye - zaten olamam- bunları da paylaşma gereği duydum. Birkaç saat sonra sınavımın olmasına rağmen.

Facebook'un bana kattığı en güzel şey olan Geo Challenge oyunu sağ olsun alakasız bayrakların hangi ülkeye ait olduklarını biliyor, fakat başka hiç bilgimin olmadığını fark ediyorum. Nerdedir ? Dili nedir? Ne yapar? Hiç...


Here we go,




Kiribati:

Sizi bilmem ama ben Kiribati'yi sadece bayrağındaki dalgasıydı,kuşuydu, güneşiydi ordan aklımda tutmuştum. Nerde olduğunu da şimdi öğrendim. Büyük okyanus'un tam ortasında, haritada bugüne kadar rastlamadığım Kiribati'nin İngilizce ismi de Gilberts Islands'mış. İngiliz kaşif Thomas Gilbert keşfetmiş çünkü adaları. - Öteki diğer tarafta koskoca Amerika'yı buluyor da ismi verilmiyor-.
Orda konuşulan yerli dile de Gilbertese deniyor. Fiji ve Tuvalu'da da bu dil konuşuluyor. Yani bundan sonra Gilbertese biliyorum diyen biri çıkarsa karşınıza, durma yapıştır 'Ohh yes yes I know..Are you from Gilbert Islands or...?' diye.

Bir de Kendisi tam tarih değiştirme çizgisinde olduğundan, güne de yeniyıla da ilk giren ülkeymiş. Yeniyıla ilk ben girmek istiyorum diyorsanız Japonya'dan direk uçuş varmış Kiribati Bonriki Havaalanına. Free shop 'bulabilirsenız' bana da minik bir içki alırsınız.  Zira adadaki arka bahçemize benzettim ben biraz.






 Dünyanın tam ortasında, her şeyden uzak olmak bu olsa gerek;







Devam edelim;



Turks Ve Caicos adaları:

İngilizlerin huyu kurusun her kolonisinin bayrağında bir izi var. Turks Ve Caicos adalarında da görüldüğü gibi.
Bayrağının sağ tarafında da Istakoz, kaktüs ve türkçesi olmayan kabuklu conch adlı hayvanmış, ki görseniz 'haaaa...' dersiniz. Adada bulunan 3 temel şey bunlar olduğu için konmuş bayrağa.




İsminin Türk olduğunu görünce dedim  valla gerçekten 'Turkish people is EVRİVER. Ama yok onun nedeni bayrakta bulunan o kaktüsün başının Osmanlı fesine benzemesiymiş, ki baktım gerçekten benziyor.





Amerika'dan Kanada'dan da baya turist gidiyormuş. Bruce Willis Burda ev bile yaptırmış! Bir gün Cuba ya da Jameica'da olursanız, hadi bir de 'Turcs and Caicos adalarına uğrayayım' diyip Turks and Caicos Airlines 'ın uçağına atlar gidersiniz. Böyle bir ihtimal olabildiğine düşük olsa da belli olmaz. Dediydi dersiniz.








Palau:

Büyük ihtimal benden önce de duymuşsunuzdur ama rastladığım ilginç bilgiler ile, Palau'nun da burda olması gerektiğini düşündüm. Kendisi Filipinlere yakın gene bir ada ülkesi. Bayrağının Japonya bayrağına benzemesi, zamanında Japonya'nin himayesi altında olmasıdır. Zaten tarih boyunca bir İspanyalı'ların bir Almanlar'ın  derken elden ele geçmiş biraz. Sonunda bağımsız olmuş.

Konuştukları bir çok dilin yanı sıra kendi dilleri de var.Palauan dilinde 'Palau' köy demekmiş. Ama Malayca ile karıştırılmaması gerekiyormuş zira o dilde 'ada' demekmiş. Gerçekten çok büyük bir anlam karışıklığı yaşanırmış gerçekten... ada ülkesinde...

Gelelim bu ülkenin ilginç bulduğum noktalarına;
Piyasaya sürülen ilginç paraları var. İçinde su haznesi olan 2007 yapım paraları ve yaşadıkları anıları anlatan kare madeni paraları hep dikkat çekmiş.





İçinde bulunan suyu da koymak için taaa Fransız kasabası Lourders'ten getirtiyorlarmış. Amacı öğrendiğinizde benle de paylaşın.


Hazır para mevzusu açmışken şuna da değineyim. Yap adası adlı adada madeni paralar Palau adasında götürülen 5 tonluk kocaman kayalarmış. Hatta Palau adası'nda almak için onları ordaki insanların altında çalışırlarmış. Ne saçma sapan ilginç dünya ya? Neyse saygı duymak lazım :)

Gelelim yemeklerine;

Turistlerin gelip tattıkları ilk şey de Yarasa Çorbası oluyormuş. Ben yemeyi bırak şunun suratına bakmam. Yiyene afiyet olsun diyim ne diyim...





Güzelmiş böyle şeyler yazmak da... Daha yazarım makara kukara yazılarımdan ya da depresif yayınlarımdan çok daha yararlı herhalde.