28 Kasım 2013 Perşembe

Teoman

Başım çatlıyor.
Abrantes'te de yaptım yapacağımı.. Dün biraz fazla kaçırdım içkiyi. Kaçırdığımı da bile bile içiyordum. Çünkü uzuuuun süre olmuştu içimi boşaltmadığım.

İyi mi oldu kötü mü.. Hiçbir fikrim yok. Gene bir dert var çözmeye çalıştığım ama eskiler gibi yormuyor beni. Eskiyi fazla düşünmediğim için belki de..

Burdaki dert bile bir nebze yüzümde tebessüm yaratabiliyor bende. Hayatın tatlı bir cilvesi gibi geliyor bana dertler.. Öyle gelmeli.. Aksi halde birinin benle çok ağır dalga geçtiğini düşünücem. ''Yok artık bu kadar da 'şanssız' olamaz insan şu konuda'' der insan kendine.. Demez mi.. der..

Herkes soruyor bu sabah 'Kayane iyi misin?'.. İyiyim.. başım ağrıyor biraz.. Şanssızlığıma gülüyorum.

Şanssızlıktan sarhoşum bu sabah..
Bu sefer gerçekten oyundan kalkmak istedim. Gene kartları dağıttılar. Tek fark, bu sefer hiç zararlı çıkmamamdı.

Kaldığım yeri 'renkli rüyalar oteli' olarak tanımlasam bu şarkı kadar manidar bir şarkı daha yok dünyada..Kelimesi kelimesine..


21 Kasım 2013 Perşembe

Elinde gitar sevgilim bunu çal.. Dönmüyorum!

Günlerdir evden çıkmıyorum.. Güneşi yaklaşık 4 ya da 5 dakika görüyorum.  Onlarca film izliyorum ve sanırım sadece tek öğün yiyoruz.  Bugün büyük alışverişe çıkacaktık hazırlandık ettik. Kimsede para yokmuş oturduk.  Ellerim en son ne zaman sıcaktı hatırlamıyorum. Evde ısıtıcı ile yaşamaya çalışıyoruz. Kediler yataktan yatağa atlıyor ısınmak için.

Bir gıdım şikayet etmiyorum. Bir şeyler var beni burda tutan, kesinlikle Türkiye'de olmayan..Nelerimi verirdim birkaç ay daha fazla kalmak için burda..

Bu şarkıyı burda dinlemek için..
Ne dediğine dair ufak bir bilgim yok..  Merak da etmiyorum.. Bildiğim tek şey 'Dönmüyorum!'


20 Kasım 2013 Çarşamba

Serenade

Harika bir özelliğimi daha keşfettim. ( Bu kadar da narsist.. ) Bir insan ne kadar beni üzmüş olsa da ya da ne bileyim, artık yollarımız ayrılmış pek konuşmasak da eskisi gibi onu hatırlatan herhangi bir şarkı, bir hatıra ya da bir hediye gördüğümde, direk o dönemde ne kadar mutlu olduğumu hatırlıyorum. ' He ya güzeldi'' diyorum ama geri dönmeye de bir adım atmıyorum. Güzel kalsın istiyorum. Kafamdaki gibi kalsın. Daha deşmeye bozmaya gerek yok. Bu böyle iyi..





Bana bugün bu şarkı bunu yaşattı. Direk o dönemi hatırladım. 2011'in sonuydu. Hatta Caritas ile Fransa'ya gitmiştim.. Yollarda çok dinlemiştim.. Siz de dinleyin..

14 Kasım 2013 Perşembe

Chat again?

 Geçen Rita hanımlarla salonda oturmuşuz. Put some chatrulette.com dedik. Gecesine göre, kafasına göre o kadar çok eğleniyoruz ki. Özellikle Türk'leri yakalayıp dalga geçmek. Başta yabancı ayağına yatım sonra affedersiniz göt etmek yaptığımız aktivitelerde favorim.
Dün bir adamı kel arkadaşının kafasından öptürdük. Bunu yaptırırken de arkadan 'Shine Bright like a diamond' şarkısını açtık. Anlayana..



Bir çocuk vardı İngiltere'den. Muhteşem bir ses tonu vardı. Dedim ''keep talking ohh keep talking''.. Bir ara dilimi çıkardım ''oha ne kadar uzun'' dedi. Rita'da fark etti. Dedim ha sıçtık Portekiz'de de rezil olacaz desene.. Kimse bilmiyordu bunu..  Neyse muhabbet ederken Rita sigara yaktı bir tane, çocuk çok zararlı falan diye girince konuya dedim bak ben içmiyorum.  Ha dedi belli zaten dilinden bak ondan sağlıklı ve uzun. PİÇ!

Bir  numaralarımızdan biri de  masaya un koyup kredi kartla ikiye bolup burnumuza çekiyormuş gibi yapmak. Mal mal bakıyorlar ne yapıyor bu salaklar diye. Hayır, geçtim tiyatroyu  harbi harbi burnuma un girdi. Her yer hamur kokmaya başladı dünyamda.

Tam çok da sağlıklıyken yapmadık bu saçmalıkları. En favorim dün gece Rafa'nın yanımıza gelip o kafayla söylediği o saçma cümle oldu.
- Adam habire dil çıkartıp duruyordu. Rafa'nın elinde de bir kablo vardı ucu biraz şeye benziyordu. şey.. Neyse adamın ağız hizasına götürdü ekranda bize de adama dil çıkarttırın dedi. Biz de başladık dil çıkarmaya ki o da yapsın. E tamam adam da karşılık vardı ee dedik Rafa sonra? - Print screen shot!!!! Dedi..

 Bak şimdi.. :D Şaka yapmamıştı gerçekten o kafayla print screen yaparsak kablonun ucunu yalarmış gibi çıkacağını düşünüyordu. Kaç saniye güldük bilmiyorum ama fazlasıyla komikti. Şimdi burdan anlatınca olmuyor ama yemin ederim komikti..Valla..


Çok güldürüyorlar bunlar beni.. Normal değiller çünkü. Masanın bir ucunda oturan Rita, diğer uçtaki Rafa'dan çakmak istedi. Adam aldı çakmağı duvara fırlattı 45 derecelik açıyla çakmağı Rita'nın kucağına düşürdü. Ne bu bir tür şaka mı?  Bu nasıl bir yaşam tarzı? Bu ne dingil hayat ya? ne kolpa ne manyak bir yaşam tarzı? Bu ne bohem ya?




Bir de bizim dalga geçtiğimiz o hani yurtdışına çıktığında döndüğünde ingilizce konuşan tipler vardır ya. Hani kasıcam ya öyle bir şey yapmamak için. Şahsen benim evimdekiler biraz öyle oldu. Bakıyorum ben ortada yokken bile kızdıklarında Fuck! diye bağırıyorlar. Hay dedim iyi ki bir ingilizce konuşuyoruz hemen kimliği benimseyin. Kendiniz olun arkadaşlar Portekizce küfür edin nasıl olsa anlıyorum.

Dur daha yazacam..


12 Kasım 2013 Salı

Çata küte bir yazı - En öz yazım -

İnsanlar güler surat karşıma çıkıyorlar, tanıyor muyum tanımıyor muyum herkes ona buna günaydın. Bir de cümle kurmaya kalktı mı Portekizce, benden bir 'hıııııaah' sesi çıkıyor. Cem yılmaz'ın dediği gibi bilmediğin dili oksitleme - oksijen ile bir yakma çabalarına giriyorum. 'Öyle bir şey yok ki'.. Ama allahtan bir Fransız insanı gibi dili bilmediğini söylediğinde dili konuşmaya devam etmiyorlar. Anlamıyorum ki, sanki konuşmaya devam etse, bana bir vahi inecek ben konuşmaya başlicam?!
Bunlar ' he enggliişş? hahahaha' diyip bir gülümseme ile sahneden çıkıyorlar.


Arada foto koyayım da sırf yazı olunca okunmaz falan..


Portekiz insanını açıklamak için çok yönden girmek gerekir. Çok özelliği var da bu aralar en taktığım şey geğirmeleri - geğirdikten sonra bir pardon dememeleri. Nasıl lan? Bak o kadar güzel kızsın, sarı sarı uzun parlak saçların, hatta renkli gözlerin. O 19 saniyelik geğiriş nedir? Hadi geğirdin.  Bir de kimse şaşırmıyor vauv falan da yok. Kız 20 yıllık gazını çıkartıyor bir tebrik edelim?
Ya yapsınlar bana ne rahat insanımdır bilen bilir de o yemekte ağzına aldığın anda lokmayı geğirme be kardeşim. Bırak biz gazsız yiyelim bir mideye ulaşsın sonra bulansın ya.

Yemek konusuna gelince. En alakasız şeyleri bir araya getirip harika yemek yapmayı nerden öğrendiler bilmiyorum ama bu duruma çok alıştım. Mesela basit ama hiç yemediğimiz 2 tost ekmeği arasına pirzola sosis ketçap ustune kaşar erit ye bakiyim ne oluyor. Cevap veriyorum dehşet! Yanına da kıtır patetes yapmış yavrum. Adam yerken orgazm oluyorum dedi. Dedim o kadar değil ama dehşet evet kelimenin tam anlamı dehşet!




 Bak geçen tereyağlı pilav yaptım adamın tepkisi 'this is so so so wierd'. Nesi garip lan tereyağ lan başka neyle yapılır ki bu? hadi zeytinyağlı olsun onla da olur. Bok gibi olur ama olur.. Usta bunlar soğanla pilav yapıyorlar ya?! Ne işi var olum güzelim has pilavın içinde soğan?
Menemen yaptım.. hiç yememişler. Ulan öğrenci evi dediğin evde zaten et met olmaz yumurta olur , onla çeşit çeşit yemek yapmaktan omlet experti olmaz mısın? Bizde böyle değil mi ben mi yanlış biliyorum? Adamlar patates ile balığı karıştırıp bu bizim meşhur portekiz yemeklerimizden biridir diye önüme koyuyor, güzeliiiiimmm kıtır patatesi ziyan ediyor ama menemene ağzı açık bakıyor.
dedim bırak çatal bıçağı ekmeği al gel hele bu bana bana yenecek. Geleneğimizde hayvanlık olduğundan değil, bulaşık çıkartmayın başıma dedim. Tabi bunu ingilizce  söylerken daha bir kibar oluyorum.

 Zaten ingilizce bir bokuma yaramıyor. O istediğim espriyi patlatamıyorum ya, patlattığımda da ancak bir kişi, hep de aynı kişi anlıyor ya. Onun da sevgilisi var bulaşamıyorum ya. Boşuna öğrenmişiz ingilizceyi anam boşuna.. Bak bir örnek vereyim çok temiz bir espri yapacaktım anlamayacaklarını bildiğim için içime yaptım patladım.  Geçen Alex sigara içiyor dumanla halka çıkartıyor tamam mı, bir halka çıkarmış yemin ederim bir 15 saniye havada kaldı büyüdü büyüdü.. ben de çok matrağ bir şey yapmış gibi vaaaauuuvvvv dedim. Bizim Rafa da yanda halka çıkarmaya 'çalışınca'  dedim ki; tamam seninki de güzel de fazla çabalama bir Alex değil.. tabi bunu dediğim gibi içimizden söyledik. Şuna bak esprimi akılda tutacak adam mıydım ben? artık nasıl içimde kaldıysa demek..





Tabi bir ara da okula gitmek lazım biliyorum da  hooooff şişiyorum bak düşününce. Allahtan sorumluluk yok da kasmıyorum. Keşke hiç tanıtmasaydım kendimi hiçbir hocaya şimdi yolda görürler falan diye korkuyorum. Çok dışarı çıkıyorum ya sanki anasını satiyim derde bak. Aksatmadan gittiğim tek ders  hip-hop dersi. Ki artık ders denmez yardım etmeye gidiyoruz. Bir baktım koreografiyi de biz çıkartmaya başladık. Daha koreografi nasıl yazılıyor bilmiyoruz nete bakıyoruz ama çıkarıyoruz. Para kazansak bari. Valla 20 euro verse kardır biliyon mu..


Geçen gittim okula dedim bak birader ben belli anlamayacam senin dilini, zaten bu dersi vermişem, yabancı ülkeden, exchange student olarak gelmişem Kırgızistan'dan, hemişe bu topraklara varmışam.!! İster geçiiiirr, ister geçirme.. Ya da istersen şöyle yapak, ben buraya geldiğim sürece bir kasılıyorsun zaten ingilzice konuşucam diye. Konuşunca da ne sinema bilgilerime, ne ilgilizce hazneme bir katkıda bulunmuyon. En iyisi sen dert etme beni, hayatına devam et usta.. Move on yani anlayacağın.

Bundan sonra böyle çata küte usta.. Arada ciddileşirim de yeter yani özüme döneyim. Geçeceksem Kalfalık dönemime, böyle geçeyim.. öptüm


Rain Rain When it Rains..

Bazen huylarımı sahip olduğum yetenekleri unutuyorum. Bir şarkıyla kendimi batırmayı bildiğim gibi her şeyi unutup mutlu olabildiğimi de unutmuşum. Gerek sağlıksal sorunlar olsun, gerek saçma özel hayat problemleri olsun, her şekilde her şey unutulabiliyor. Candan Abla ne demiş? ' En derin yaralar kapanıyorsa, en büyük acılar unutuluyorsa,  ben neden ayrı kalayım ?'. Çok da doğru söylemiş..



Abrantes'te yağmur yağıyor. Yürüyorum, koşuyorum, zıplıyorum.. Yalnız  mutluyum çünkü döndüğümde yargılayan bakışlardan çok, sarılmaya açık kucaklar olduğunu hatırladım.. Çok alıntı yapmış gibi olucam ama Fight Club da haklıymış ''Umudunu yitirdiğin an özgürsün''. Şu an özgürüm hayatımda hiç olmadığım kadar..

Teşekkür ederim.. Hayatımda olanlara, hep olacaklara..


 25 Ekim 2013 

10 Kasım 2013 Pazar

Even - though

İlk kez olduğunu sanmıyorum ama ilk kez bu kadar uzun sürüyor bu dönem. Bir şarkı dinlerken, sözlerini kimse ile bağdaşdıramadığım, uyduramadığım o dönemi yaşıyorum. Mesela;




I knew, always knew.. It was always you.. It's you..
Kimse gelemiyor aklıma ve hiç de boşluk hissetmiyorum. Aksine o kadar umutlu bakıyorum ki biri gerçekten burayı dolduracak şu şarkıyı manidar kılacak diye. Ne bir nispet yapma isteği, ne intikam alma hırsı. Sakin kafayla oturup düşününce o kadar saçma ki olduğun yerde saymak.
Bu yazıyı yazarken bile gülümsüyorum.

Blogumda yazdığım yazıların gidişatından da belli ki; surat asmak da var - tebessüm de. Hıçkıra hıçkıra ağlamak da var - kah kah gülmek de..

Şarkı çok güzel birkaç kere şans verin.. Replay'den alamayacaksınız kendinizi..



7 Kasım 2013 Perşembe

Musica



- İnsan koroda doğunca, müziksiz bir hayat düşünemiyor. Dinledikçe, söyledikçe, söylediğimi dinledikçe fark ediyorum ne kadar çok sevdiğimi.. Hayatımın bir parçası olduğunu..
Bu sene içerisinde İlkay Akkaya'nın albümünde Sayat Nova Korosu olarak vokal yaptığımızı hatırladım. İlk defa dinledim tüm versiyonu. Ne kadar güzel bir duygu bu böyle. Bu seslerin biri benim diye düşünüyor insan.. Ne güzel bir iş çıkmış ortaya..




Madem vokal günlerimizi hatırladım Ayşenur Kolivar'a da değinmeden geçmeyeyim. Bu da bir o kadar güzel bir şarkıydı. Hemşince olması daha da cazibeli kılıyor şarkıyı kulaklarımda.


4 Kasım 2013 Pazartesi

Sıkıntı - Avrupa-




Minik hatıraları paylaşayım dedim. Biraz keyfimizi yerine getireyim.. tebessüm oluşsun en azından.. İyi ki varsınız..